Hissedilen, dile getirilemeyen, belki de utanç duyulan
bir yalnızlık bu...
Ta geçmiş zamanların en eskisinden en yenisine bugüne dek geçen kocaman bir his yumağı.
Öyle bir his ki küçücük bir kar tanesinin yere düştükçe,yuvarlandıkça büyüyüp çığ olması gibi
büyüdükçe çoğalan, çoğaldıkça büyüyen,
yada bir ısırık alınıp tazecik yarısı öylece bırakılmış güzel,taze, kıpkırmızı bir elmanın
çürüyüp büzülüp çöp olması gibi yokedici.
Evinde kapın bile çalınmayan bir tek başınalık hali değildir bu yalnızlık mereti.Diğer
masalardan gelen çatal bıçak sesleri, gülüşler, ağlayışlar,alımlı bir doktorun yüksek ökçeli
ayakkabılarının tak tukları, bir çocuğun zavallı can sıkıcı çikolata tutturuşunun feryatları,
çalan çeşit çeşit cep telefonu melodileri,hepsi birbirine karışıp gürültülü bir uğultu ile
kulaklarına aksada,etrafın insan dolu, dört yanın yalnızlığa inat keşmekeş bir gürültüde olsada yalnızsındır!
Sevdiklerinin çoğu hayatta, belki çok uzağındalar göremiyorsundur fakat yine de seslerini duyabiliyorsundur
aradığın zamanlarda.
Henüz öğle vakti ve gökyüzü hafif puslu olmakla beraber aydınlık, oysa için zemheri bir karanlıktadır.
Kahven az önce bitmiş daha fazla içmek istiyorsun fakat için içine zehirli bir yalnızlık akıtmakta.
Ne gitmek istediğin bir yer, ne de görmek istediğin biri vardır.İstediğin hiçbirşey yoktur aslında.
Birşeylerin varolması değil yokolmasını istersin sadece.Kendinin de...
Sesler birbirinin içine geçtikçe daha da isyankarlaşır iç sesin.Daha çok haykırmak daha çok boğmak
ister tüm sesleri.Susarsın!
Her zaman ki gibi...
Susman faziletten değil hezimetten olur!
Ne utanılası şey bu yalnızlık, ne utanmaz arlanmazların itirafıdır yalnızım demek.Susmalı en iyisi!
Evet evet kimsecikler bilmemeli nasıl nefessiz kaldığını, boğulduğunu, çürüdüğünü,paslandığını,
yaranın derin vehametini ve nasıl yaşayıp neden öldüğünü!
Kimseciklere belli etmemeli, gözler anlatır hiçbirşeyi gizleyemez derler ya ,gözlerinden
anlayacağı yok nasıl olsa kimsenin, gözlerine baktığı da yok, baktığını görecek göz de yok nasıl
olsa.Herkes için başka biri olmak böyle yalnız yapar işte insanı.Herkes başkasını görür baktığında
herkesten bir parça vardır çünkü üzerinde.Fakat asla o küçücük parçadan ötesini diğer parçalarını
göremezler.Sen sadece o kadar küçük, o kadar benzer, o kadar sıradan, o kadar onun gibisindir.
Gerçeğin nedir, tamamın nasıldır bilen olmaz.Yalnızlığın kuyularına atılırsın, yada kendi kendini
atarsın.Her insan kendi yaptığından mesuldür,kendi kapatır kapılarını pencerelerini, dışarıda
çakallar tırnaklarını kapına pencerene dayamış bekliyor diye açmasanda suç sende çakallarda
değil.Gerekçelerin yalnızca birer bahanenin ötesine gitmez.
Çakallar ulur, kapı gıcırdar ve canı acır yalnızın...
NİLGÜN VURGUN
7 Mart 2011, 15:44

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder