ARAF!
Önce birer birer taşıdık tuğlaları kanatlarımızın kırılmasına aldırmadan
Aralarına harç yapıp karıştırdık kendimizden kalan parçaları
Cehenneme kadar inen temeli atıp
Böylece yarattık kapısız penceresiz zindanımızı…
Ne gökyüzüne varabiliyordu uçurtmalarımız
Ne de takılıp bir ağacın dalına yırtılıyordu
Ne haykırabiliyorduk içimizdekileri dışımızdakilere fütursuzca
Ne çaresiz yangınlarda susabiliyorduk…
Ayaklarımıza dolanmış zinciri korkaklığın
Sırtımızda geçmişin karanlık yükleri
Derken bir filiz yeşeriyordu köklerimizde
Ve uzanıyordu betonlardan geçip cennete…
Biz Araf’taydık!
İki şımarık çocuk olup coşuyordu bazen yüreğimiz
Körebe oynarken hep başkalarına sobeleniyorduk
Bazen ellerimizde birer siyah nakışlı hançer
Büyüyüp birbirimizin celladı oluyorduk…
Ne sen tutup çekiyordun bileğimden bir kahraman gibi
Ne ben yıkabiliyordum kahrolası duvarlarımı
Aşk’la yanan gözlerimiz
Gözyaşımızla sönüyordu yalnızlığımızda…
İki yorgun savaşçı,iki zırhsız koruyucu
İki deli sevgili,iki yarım insandık
Kasırgaların yıkamayacağı kadar güçlü
Su birikintisinde boğulacak kadar narindi sevdamız…
Cehenneme koşacak cesaretimizde yoktu
Cennete uzanacak umudumuzda
Yinede ısınıyorduk kenetlenip birbirimize buzdan kalemizde
Ve ilanı aşk rengiydi gözlerimiz
Bir belkiyle yaşıyor,belkiyle yaşlanıyorduk
Belki kendimizden kurtulup gideriz Araf’tan cennetimize
Belki yine böyle sarılıp kolkola çürürüz cehennemimizde…
Biz Araf’taydık!
Nilgün Vurgun ( 2010)
Önce birer birer taşıdık tuğlaları kanatlarımızın kırılmasına aldırmadan
Aralarına harç yapıp karıştırdık kendimizden kalan parçaları
Cehenneme kadar inen temeli atıp
Böylece yarattık kapısız penceresiz zindanımızı…
Ne gökyüzüne varabiliyordu uçurtmalarımız
Ne de takılıp bir ağacın dalına yırtılıyordu
Ne haykırabiliyorduk içimizdekileri dışımızdakilere fütursuzca
Ne çaresiz yangınlarda susabiliyorduk…
Ayaklarımıza dolanmış zinciri korkaklığın
Sırtımızda geçmişin karanlık yükleri
Derken bir filiz yeşeriyordu köklerimizde
Ve uzanıyordu betonlardan geçip cennete…
Biz Araf’taydık!
İki şımarık çocuk olup coşuyordu bazen yüreğimiz
Körebe oynarken hep başkalarına sobeleniyorduk
Bazen ellerimizde birer siyah nakışlı hançer
Büyüyüp birbirimizin celladı oluyorduk…
Ne sen tutup çekiyordun bileğimden bir kahraman gibi
Ne ben yıkabiliyordum kahrolası duvarlarımı
Aşk’la yanan gözlerimiz
Gözyaşımızla sönüyordu yalnızlığımızda…
İki yorgun savaşçı,iki zırhsız koruyucu
İki deli sevgili,iki yarım insandık
Kasırgaların yıkamayacağı kadar güçlü
Su birikintisinde boğulacak kadar narindi sevdamız…
Cehenneme koşacak cesaretimizde yoktu
Cennete uzanacak umudumuzda
Yinede ısınıyorduk kenetlenip birbirimize buzdan kalemizde
Ve ilanı aşk rengiydi gözlerimiz
Bir belkiyle yaşıyor,belkiyle yaşlanıyorduk
Belki kendimizden kurtulup gideriz Araf’tan cennetimize
Belki yine böyle sarılıp kolkola çürürüz cehennemimizde…
Biz Araf’taydık!
Nilgün Vurgun ( 2010)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder